Küresel zorlukların devam ettiği çağımızda, jeopolitik ortamın karmaşıklığı dikkatli bir değerlendirme ve proaktif önlemler gerektiriyor. Artan jeopolitik gerilimlerden dalgalanan ekonomik koşullara kadar, işletmeler dikkat gerektiren çeşitli risklerle karşılaşıyor. Bu dinamiklere yanıt olarak ileri görüşlü kuruluşlar kararlı bir şekilde harekete geçiyor, operasyonlarını güçlendiriyor ve uzun vadede dayanıklı kalabilmek için jeopolitik koşullardan kaynaklanan riskleri anlamaya ve çözmeye odaklanıyor.
Jeopolitik risklerin neden olduğu zorlukları çözmenin ne denli kritik olduğunun farkında olan KPMG, “Günümüzün Jeopolitik Risklerinin Yönetimi” isimli raporunu yayımladı. Şirketler için bir finansal hizmetler rehberi olarak hazırlanan bu çalışmada kuruluşların kendine özgü ihtiyaçlarına göre uyarlanmış etkili stratejiler inceleniyor ve günümüzün karmaşık ve belirsiz jeopolitik ortamında yol almak için uygulanabilir veriler ve öneriler sunuluyor. Raporda şirketlere yeni bir jeopolitik risk yönetimi modeli oluşturabilmeleri için şu üç temel alanda adımların atılması tavsiyesinde bulunuluyor:
- Jeopolitik risk faktörleri: Şirketler, küresel ayrışma ve çığır açıcı teknolojiler gibi etkili mega eğilimleri analiz ederek jeopolitik risklerin doğasında var olan karmaşıklığın ortasında etkili risk yönetimi stratejileri geliştirebilirler. Rapora göre küresel ayrışmalar nedeniyle dünya, ulusların kısmi ekonomik ayrışmaları ve yeni ekonomik ve siyasi ittifakların ortaya çıkışıyla belirginleşen önemli dönüşümlerden geçiyor. Avrupa’daki barış ortamının bozulması da bu eğilimi körüklüyor. Ayrıca bir süredir dünya genelinde demokrasilerin ve otoriter rejimlerin stratejik politika yönünü güçlü korumacı eğilimlere doğru ilerliyor. Bu mega trendin izleri arasında Avrupa’nın ekonomik izolasyonu veya dünyanın en büyük ekonomileri arasında artan gerilimler de yer alıyor. Diğer yandan çığır açan dijital teknolojiler aracılığıyla toplumların radikalleşmesi ve istikrarsızlaşması da hızlanıyor. Yapay zekâ ve sosyal medya gibi yeni araçlar ve platformlar yeni riskleri de beraberinde getiriyor. Teknolojilerin ekonomik ve siyasi silah olarak kullanılması, etik olmayan yapay zekâ algoritmaları, sahte haberler, fidye yazılımları, siber saldırılar bunlardan sadece bazıları.
- Aynı yöntemler, farklı hedefler: Organizasyonlar, kurulu risk analizi yöntemlerini kullanarak senaryo planlamaya ve dayanıklılık inşa etmeye odaklanabilirler. Böylece jeopolitik riskleri etkili bir şekilde azaltabilir, öncelikli etkenleri belirleyebilir ve etki değerlendirmeleri yapabilirler. Faaliyetlerinde jeopolitik riskler yaygın olsa da şu anda finans sektöründe bunları yönetmek için standart bir yaklaşım bulunmuyor. Jeopolitik risklerin kendine özgü zorluklarıyla başa çıkabilmek için senaryo analizi gibi bilinen risk değerlendirme tekniklerinde bir piyasa standardının bulunmaması bu durumun arkasındaki temel sebep olarak gösteriliyor. Bu nedenle etkili bir jeopolitik risk yönetiminin sağlanmasına yardımcı olmak için özellikle senaryo analizinde disiplinler arası bir ekip oluşturulmasına ve operasyonel boşlukları önlemek amacıyla üst yönetimin katılımıyla güçlü liderliğin gerekli olduğuna dikkat çekiliyor.
- Tek kötü strateji stratejinin olmamasıdır: Proaktif risk yönetiminin vazgeçilmez olduğunun altı çizilen raporda benzersiz koşullara göre uyarlanmış ve uzmanlık ve sürekli değerlendirme ile desteklenen stratejilerin belirsizliği güvenle yönetmek için gerekli olduğu belirtiliyor. Jeopolitik riskler ele alırken iki zıt yaklaşım ortaya çıkıyor. Bunlardan biri, şirketi potansiyel risklere karşı korumayı vurgulayan tamamen savunmacı bir strateji. Diğeri ise proaktif katılım ve jeopolitik değişimlerin fırsat olarak algılanması ile karakterize edilen atılgan bir strateji. Savunmacı strateji genel olarak kurumu jeopolitik şoklardan ve risklerden korumayı amaçlarken, atılgan strateji bu risklerden sadece korunmayı değil aynı zamanda bunlardan faydalanmayı da hedefliyor.
“Günümüzün jeopolitik risklerini zamanında yönetecek stratejiler her kuruluşun gündeminde üst sıralarda yer almalı”
Konuyla ilgili açıklamada bulunan KPMG Türkiye Kurumsal Dayanıklılık Hizmetleri Direktörü Sagi Gün, “Jeopolitik gelişmeler tedarik zinciri stratejilerini daha fazla etkiliyor, yatırım hedeflerini değiştiriyor ve şirketler için maliyetleri artırıyor. Yüksek düzeyde entegre ve karmaşık tedarik zincirleri bir zamanlar serbest ticaret ve ekonomik verimliliğin başarıları olarak görülürken bugün genellikle artan jeopolitik rekabet karşısında stratejik ayarlamalar gerektiren kırılganlıklar olarak görülüyor. Bu zorluklara yanıt olarak teknoloji, enerji, ilaç ve savunma gibi kritik sektörlerde yerli tedarikçilere öncelik veren ulusal sanayi politikalarına doğru gözle görülür bir kayma yaşanıyor. Dayanıklılığı artırmayı amaçlayan bu stratejik yeniden düzenleme, enflasyonist baskıların piyasaların daha önce öngördüğünden daha kalıcı ve yapısal olarak yerleşik hale gelmesine de neden oluyor. İleriyi gören şirketler, günümüzün derinleşmiş zorlukları karşısında kararlı bir şekilde harekete geçme ihtiyacının farkında. Bu nedenle günümüzün jeopolitik risklerini zamanında yönetecek stratejiler her kuruluşun gündeminde üst sıralarda yer almalıdır. Bu araştırmamız, kapsamlı ve geleceğe hazır bir çerçeve kullanarak şirketlere, başarılı ve sürdürülebilir jeopolitik risk yönetimi uygulayabilmeleri için önemli tavsiyeler yer alıyor. Şirketler bu ilkeleri benimseyerek jeopolitik risklerden korunmakla kalmayacak ayrıca bu riskleri büyüme ve dayanıklılık için fırsatlara da dönüştürebilecek.” dedi.